Şiddete Çözüm: Temelle Yaklaşılmalı

Haberler

Şiddete Çözüm: Temelle Yaklaşılmalı
26.04.2022
Bu İçeriği Paylaş

 “Şiddete, çözüm temelle yaklaşılmalı”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Birimi’nden Psikolog Serdar Topal, şiddetin temel nedeni ve kadına yönelik şiddet hakkında ÇOMÜ Gazete’ye konuştu.

MUHABİR: DİLAN CAN

FOTO MUHABİR: YASEMİN ÇAKAR

Şiddet bir toplumun en büyük problemi ve toplumumuzda gün geçtikçe de artmaya devam ediyor. Toplum bir öfke ve şiddet kontrolsüzlüğü yaşıyor. Özellikle kadına yönelik şiddetin son dönemde artması üzerine konuyla ilgili Psikolog Serdar Topal, toplumda artan kadına şiddet vakalarıyla ilgili ÇOMÜ Gazete’ye değerlendirmelerde bulundu.

Şiddetin temelinde ne vardır?

Şiddetin temelinde birçok sebep sayılabilir. İnsanın doğasında var olan bir şey. Freud’un tanımladığına göre haz ilkesinin saldırganlığı dönüşmesi zaten temel boyutlardan biri. Kültürel boyutu var, öğrenme boyutu var, engellenmeler ve bir sürü sebep daha sayılabilir. Birey aslında içinde yatan şiddeti de kullanmayı öğreniyor. İçinde bulunduğu toplumdaki insanların takındığı tavırlarla, hafızamıza küçük yaşlardan itibaren empoze edilen kodlarla aslında şiddetin bir nevi öğrenilmesine sebep olunuyor. Aynı zamanda medya vasıtasıyla, sosyal medyada izlenilen görüntülerden tutunda oyunlara kadar uzanabilir. Aslında şiddet dediğimiz kavram kendimizi ifade etme biçimi. Kendimizi farklı biçimlerde ifade etme şansımız varken o şekilde tercih ediyoruz ya da o şekilde tercih ediyor kişi. Yani aslında öğrenilen öfkenin doğru ifade edilmemesinden yola çıkıyor. Şiddet tamamen öğrenme ürünü olan bir davranış olarak nitelendirilebilir.

Şiddetin türleri nelerdir?

Fiziki şiddet, psikolojik şiddet, duygusal şiddetle bağlı olarak psikolojik şiddet ve ekonomik şiddetten söz edebiliriz. En genel anlamda fiziksel şiddet ya da psikolojik ve duygusal şiddet olarak ikiye ayırabiliriz. Ekonomik şiddet çok rastlanan bir durum değildir daha çok fiziksel ve psikolojik şiddeti görebiliriz. Duygusal şiddetin içerisinde de flört şiddetine kadar birçok şiddet türünden de söz edebiliriz.

Şiddete uğramış bir kadın kendini nasıl rehabilite edebilir ve bu konuda neler yapılabilir?

Şiddete uğramış bir insan öncelikle sarsılır. Şu gerçeği göz ardı etmemek lazım, olumsuz bir yaşam olayına maruz kalmış kişi bundan etkilenirler. Görüntü olarak bundan etkilenmemiş gibi olabilirler fakat bu etkilenmedikleri anlamına gelmez. Travmatik bir duruma maruz kalan herkes bu durumdan etkilenir. Bireysel özelliklerine, problem çözme yeteneklerine, kültüre vs. bağlı olarak etkilenme dereceleri farklı olabilir ama özünde herkes etkilenir. Şiddet ve şiddetin çözümü birseysel bir sorun değil toplumsal bir sorun. Öncelikle bizim bu şiddeti doğuran ortamın üstesinden gelmemiz gerekir. Tek tek bireylerin üstesinden gelmek doğru bir başarıyı getirmez. Şiddeti yaratan iklim devam ediyorsa çok fazla bir anlam ifade etmez. Şiddeti doğuran ortamla mücadele etmek bu anlamda daha doğru olur. Şiddete uğramış bir kadının mutlaka o ortamdan uzaklaşması gerekir, şiddetin devam etmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Mağdur kişi bunu tek başını gerçekleştiremez çoğu zaman bu sebeple kesinlikle sosyal destek mekanizmalarının devreye girmesi gerekir hatta bu da yeterli kalmayabilir. Profesyonel destek mekanizmalarının devreye girmesi gerekir. Bu konuda devlete düşen, diğer kurum kuruluşların üzerine düşeni yapması gerekir. Gerekli tedbirler alınmalı. Bu yıkımı ancak öyle en aza indirebiliriz çünkü hiç yaşanmamış gibi davranmakta sağlıksız bir durumu ortaya çıkarır. Asıl önemli olan ise uzun vadeli olarak şiddet iklimini ortadan kaldırmak gerekir.

Kıskançlık ve sevgi kavramını bizler neden özdeştiriyoruz?

Çünkü bunu bizler meşrulaştırıyoruz. Bir şiddetin gerekçesini sunan haberleri okuyoruz. Örneğin kıskançlık krizi sonucu eşini öldürdü gibi. Bu gerekçeyi sunuyoruz ve sundukça meşrulaştırıyoruz. Haberlerde böyle bir gerekçenin sunulması yanlış. Çünkü o kişinin gerekçesi haberi servis eden kişinin değil, uygulayan kişinin gerekçe olduğunu düşündüğü durum. Orada haber olan kısım bir erkeğin bir kadını öldürmesi, ortada bir cinayet var. Bir süre sonra bu olay örnek olup meşru olmaya kadar maalesef gidiyor. Buna diziler, filmler, mahkeme yargıları, reklam filmleri her şey bu duruma bir bakış açısı katıyor ve meşrulaştırıyor. Her şeyden önce toplumsal değer yargılarının bize dayattığı bazı kalıplar var. Şiddete maruz kalmış kişilerde en çok rastladığımız durumdur suçu kendilerine çekerler. Acaba onunla buluşmasaydım, acaba onunla görüşmeseydim, acaba onunla oturmasaydım, acaba şöyle giyinmeseydim başıma bunlar gelir miydi gibi örnek cümleler. Halbuki hiçbir davranış kişinin başına gelen o şeyi açıklamaz ve gerekçesi de olmaz. Ben bundan sonrasını istemiyorum dediğiniz noktadan sonra karşı tarafın uyguladığı her şey şiddettir ve ben bundan sonrasını istemiyorum deme hakkınız vardır. Toplumsal bakış açısı bu durumun karşıtı olarak bize şunu söylüyor;  oraya gitmişsin oturmuşsun buradan sonrasını da hak etmişsin. Hayır ondan sonrası şiddettir. İstemiyorum deme hakkına insan sahiptir. Böyle yaklaşımlar gerekçe olamaz. Hayır sen onu giydiğin için başına o gelmedi, karşındaki insan kendisini kontrol etmediği için bu yaşandı. Bazı kişilerse yaşama müdaheleyi, kısıtlamayı sevgi sanıyor. Aslında sevgi ve kıskançlığın ne olduğunu bilmiyoruz, buradan da kaynaklanıyor. Beni önemsediği için gitmeme izin vermiyor gibi bir şey söz konusu değil. Anlatmak istediğimiz seni değil kendini rahatlatmak için aslında kendini güvende hissetmek için kendi konfor alanından çıkmak istemediği için söylüyor bunu kişi.

Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili ne yapılabilir?

Temelden başlamalı. Yani küçük yaşlarda cinsiyet rollerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Kadına verilmiş belirli roller ve erkeğe verilmiş belirli rollerin düzenlenmesi gerek. Çünkü kadına verilen roller belli küçük çocuğa ilk alınan oyuncaklar bebek, mutfak eşyaları gibi. Erkeğe de aynı şekilde araba, tabanca gibi oyuncaklar. Bırakın çocuk neyle oynamak istiyorsa onunla oynasın. Bu tarz kalıplara sokmak işte günümüzde olduğu gibi sağlıksız bir toplum doğuruyor. Çizgi filmlerden, oynanan oyunlardan tutun da verilen karne renklerine kadar toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmış olduğu kalıpların dışına çıkılmaz. Anneler gününde anneye mutfak robotu alınır, yani bu senin işin ve yerin belli demek. Oradan çıkma mesajı aslında bir bakış açısı. Bunun değişmesi gerekir ve tabi bu uzun vadeli bir hedef. Kadınlık erkeklik rollerinde bu iklimi besleyecek şekilde devam etmemesini sağlamak sağlıklıya ve doğruya ulaştıracaktır. Küçüklükten itibaren insanlar bu şekilde eğitilerse büyüdüklerinde bu konuda daha duyarlı olabiliyorlar. Daha cinsiyetin ön plana çıkmadığı davranışlar sergilenebiliyor. Bilinç olarak herkes çok bilinçli fakat yaşanılan kültür ve toplumun bize empoze ettiği zihnin arka kısmında kodlanmış davranışlar kalıntılarına rastlamak çok zor değil, bu hepimiz için geçerli.

 

 

Bu Sayfa 9806 Kez Görüntülendi